CHP’nin CHP ile Savaşı: Bir Muhalefet Krizi
Türkiye’nin en büyük talihsizliği, güçlü bir muhalefet eksikliğidir. Yıllardır ana muhalefet görevini üstlenen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), milletin verdiği krediyi her seferinde boşa harcamakta ve ülkemize telafisi zor zararlar vermektedir.
Son kongre süreci ve ardından gelen “sessizlikler zinciri”, aslında yaklaşan fırtınanın habercisiydi. Yeni seçilen yöneticilerin, eski yöneticileri birbirlerine şikayet ettiği, görev paylaşımında yaşanan çatışmaların hırsızlık ve yolsuzluk iddialarına dönüştüğü bir dönemden geçiyoruz. Bütün bu ifşalar, halk nezdinde faydalı gibi görünse de, CHP’nin kurumsal kimliğini yerle bir ettiğini görmemek mümkün değil.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik son soruşturma bize gösterdi ki, başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere birçok CHP’li yönetici, halkın kendilerine verdiği teveccühü bir zırh gibi kullanarak kamu kaynaklarını hoyratça harcayabilmekte. “Bize bir şey olmaz” özgüveniyle yönettikleri şehirleri âdeta talan ettikleri iddiaları, yeni belgelerle birlikte toplum vicdanında infiale neden olmaktadır.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde iki gün önce gerçekleşen ve 157 kişinin gözaltına alındığı operasyon, meselenin ne kadar derin olduğunu gösterdi. Operasyonun fitilini, geçmiş dönemin belediye başkanı Tunç Soyer değil, mevcut başkan Cemil Tugay’ın ihbarı ateşledi. Bu süreçte gözaltına alınanlar arasında CHP İzmir İl Başkanı, ilçe belediye başkan yardımcıları, Manisa ve Ankara’dan üst düzey yöneticiler, İzbeton A.Ş. üzerinden yürütülen deprem konut projeleri ve kooperatif maskesiyle halkın dolandırıldığına dair ciddi iddialar gündemde.
Tunç Soyer’i kamuya ait bir binayı kişisel “şato”ya çevirmesinden ya da eşinin Charlie Hebdo paçavrasının Peygamber Efendimiz’e (S.A.V) hakaret eden karikatürünü paylaşmasından zaten tanıyorduk. Ancak şimdi ortaya dökülen yolsuzluklar, sadece şahsi kusurlardan değil, yapısal çöküşten kaynaklanıyor gibi görünüyor.
Burada asıl dikkat çekilmesi gereken konu ise şudur: Aynı durumun, özellikle büyükşehir belediyelerine ait iştirak şirketleri üzerinden, CHP’li birçok belediyede de yaşanmakta olduğuna dair güçlü iddialar mevcuttur. Bu iddialar derinlemesine araştırılmalı, kamu kaynaklarının kimlerin elinde nasıl talan edildiği ortaya çıkarılmalıdır.
Fakat bu temizlik, halef-selef çekişmesinden ya da Kılıçdaroğlu–Özgür Özel arasındaki hizip savaşlarının bir parçası gibi sunulmamalı. Aksine, İçişleri ve Adalet Bakanlıkları bu sürece şeffaf ve tarafsız şekilde müdahil olmalı, ülkenin dört bir yanındaki büyükşehir iştiraklerinde kapsamlı bir denetim başlatmalıdır. Kamunun malı, art niyetli siyasetçilerin arpalığı haline gelmemelidir.
Devletin ve milletin selameti için, bu kirli düzenin sona erdirilmesi artık elzemdir.