Doğu Akdeniz Doğalgazına Ne Oldu?
Yaklaşık bir iki yıl önce ülke gündemimizi yoğun şekilde meşgul eden bir konu vardı. Türk karasularında Doğu Akdeniz’de doğalgaz bulunma ihtimali. Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin (GKRY) 2011 yılının ardından, İsrail ve Mısır karasuları ile komşu olan Afrodit Sahasında yaptığı büyük doğalgaz keşfi (yaklaşık 100 milyar metreküp), Mısır ve İsrail gibi çevre ülkelerin de kendi karasularında ve daha gaz arama çalışmalarına başlamasına neden olmuştu. İsrail 2009 yılında Tel Aviv açıklarında büyük bir doğalgaz keşfi yapmış olsa da GKRY’nin keşfi sonrası daha açık karasularında arama yapmaya başlamıştır. O dönem Doğu Akdeniz bölgesi Konumu ve potansiyeli bakımından büyük bir değere sahip olmuş ve doğalgaz arama ruhsatları için Avrupalı ve Amerikalı şirketler yarışa girmişlerdir. Avrupa Birliği (AB) bu keşifleri, muhtaç oldukları Rus doğalgazından kurtulmaları için bir şans kapısı olarak görmüş GKRY’ye doğalgaz aramalarında siyasi ve ekonomik desteği sağlamıştır.
GKRY’nin Türk tarafına yakın sahalarda doğalgaz rezervleri keşfetmesi de Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) üzerinden oyuna dahil olmasına sebep oldu. Türkiye hem Türk tarafının hakkı olan parselleri Rum tarafına kaptırmak istemiyordu hem de doğalgaz rezervleri bularak enerji ithalatını düşürmek istiyordu. KKTC’nin kendi karasularındaki tüm ruhsatları Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) vermesi ile Türkiye’nin doğalgaz arama macerası başlamış oldu. İlki 2016 yılında olmak üzere TPAO sahaya 6 yıl içinde toplam 4 arama gemisi indirmiş ve ilk sondajına 2017 yılında başlamıştır. KKTC’nin Birleşmiş Milletler ile AB tarafından tanınmayan bir ülke olması ve Türkiye’ye arama ruhsatları vermesi AB ülkeleri tarafından tepki çekmiş. Bu nedenle, Türkiye ambargo gibi kararlarla tehdit edilmek istenmişti. Ama ne ambargo ne başka bir politik kriz geldi AB sadece kınama ile yetindi çünkü TPAO gemileri kayda değer bir rezerv tespit edemiyordu. Eğer TPAO, Afrodit Sahasındaki gibi bir rezerv bulsaydı belki de AB daha çok ses çıkartıp bu sahadan pay almaya çalışacaktı ama TPAO’nun rezerv bulamaması AB’yi sakinleştirmiş ve sahaların rezerv içermediğine inandırmıştı.
Kıbrıs adasının kuzeyinde yaklaşık 9 yıldır arama yapılmasına rağmen kayda değer bir rezerv bulunamazken; güneyinde Mısır, İsrail ve GKRY’nin bu kadar rezerv keşfi yapmasının nedeni nedir peki? Bu durum, TPAO’nun Doğu Akdeniz’deki arama çalışmalarında beklenen sonuçlara ulaşamamasıyla ilişkilendirilebilir oysa TPAO aynı yıllarda Karadeniz’de doğalgaz rezervi tespit edebilmiş hatta üretime bile başlamıştır. Aslında nedenini ‘’Coğrafya kaderdir’’ sözüne bağlayabiliriz. Kıbrıs adasının güneyinin doğalgaz bakımından daha zengin olmasının temel nedeni Nil Deltasıdır. Adanın kuzey tarafına bakan böyle büyük ve eski bir delta bulunmamaktadır. (Nil Deltası, 30 milyon yaşında olan Nil Nehrinin Akdeniz’e dökülmesinden kaynaklı oluşmuş büyük bir deltadır.) Nil Nehri, Afrika kıtasının iç kesimlerinden binlerce yıldır yoğun bir şekilde organik madde (bitki ve hayvan kalıntıları) taşıyarak Akdeniz’e dökülmüştür. Bu organik madde, nehrin ağzına ulaştığında genellikle oksijensiz veya oksijeni düşük derin deniz ortamlarında, hızla tortullarla örtülmüştür. Nil Deltası ve Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerinin bu kadar büyük olmasında, tuz katmanlarının da bir rolü vardır. Özellikle, Mesiniyen Tuzluluk Krizi sırasında Akdeniz’in kuruyup tekrar dolmasıyla oluşan devasa tuz birikintileri, doğalgaz rezervlerinin korunmasında kilit bir işlev görmüştür. Yoğun ve geçirimsiz tuz tabakaları, altta oluşan doğal doğalgazın yukarıya doğru göçünü engelleyerek, doğalgazın rezervuar kayalarında hapsolmasını sağlamıştır. Nil Nehrinin getirdiği bu organik maddeler binlerce yıl içinde yığınlaşarak İsrail’in ve Kıbrıs adasının güneyinin karasularına kadar gelmiştir. Yani Doğu Akdeniz’deki bu doğalgaz rezervinin asıl nedeni Nil Nehri ve oluşturduğu Nil Deltasıdır. Ne yazık ki adanın kuzey tarafı bu deltadan nasibini alamamıştır. Peki, adanın kuzey tarafına doğru dökülen nehirler ve oluşturdukları delta yok mu? Aslında var. Çukurova Deltası tam da adanın kuzeydoğu kısmı tarafına doğru bakmaktadır. Lakin Çukurova Deltası, Nil Deltasından farklı olarak organik maddeler yerine büyük ölçüde alüvyon taşımaktadır ve az önce bahsettiğimiz doğalgazın yakalanmasında kritik role sahip olan tuz katmanlarından mahrum bir deltadır. Bu yüzden Çukurova Deltası adanın kuzeyinde doğalgaz rezervi oluşturamamıştır.
Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerinin yoğunluğu, bölgenin jeolojik yapısı ve Nil Deltası gibi büyük, organik madde zengini bir kaynağın etkisiyle şekillenmiştir. Kıbrıs adasının güneyindeki büyük rezervlerin temel nedeni, Nil Nehri’nin binlerce yıllık taşıdığı organik maddeler ve tuz katmanlarıdır. Adanın kuzeyi ise bu jeolojik avantajlardan yoksun olduğu için rezerv bulma potansiyeli daha sınırlıdır. Sonuç olarak Türkiye’nin KKTC karasularındaki doğalgaz arayışlarında GKRY gibi bir başarı elde edememesinin temel sebebi adanın kuzey tarafında Nil Deltası gibi organik madde taşıyan ve tuz kapanları olan bir deltanın bulunmamasından kaynaklanmaktadır.