İKTİDARIN ANLATAMAMASI
Sandıktan Sosyal Medyaya: Değişen Siyaset, Dönüşen Propaganda
23 yıllık kesintisiz bir iktidarın gerçekleştirdiği devasa reformlar artık seçmen nezdinde olağan hale geldi. Muhalefet algı üzerinden siyaset üretirken, iktidar icraatlarını görünür kılmakta geri kalıyor. Oysa siyaset artık yalnızca üretme değil, onu etkili biçimde anlatma sanatıdır.
Giriş: Demokrasiye Geçiş ve İlk Çelişkiler
Türkiye Cumhuriyeti, 1950 yılında çok partili sisteme geçerek demokrasi yolunda tarihî bir adım attı. Ancak bu geçiş süreci tam anlamıyla demokratik bir zemin sunmadı. “Açık oy, gizli tasnif” gibi uygulamalar, sandığa yansıyan iradenin ne ölçüde halkı temsil ettiğini tartışmalı hâle getirdi. Bu tarihsel başlangıç, yalnızca siyasi sistemlerin değil, siyaset yapma biçimlerinin ve propaganda yöntemlerinin de dönüşümünün habercisiydi.
1. Dönem: Tek Kanallı Türkiye’de Siyasetin Sınırlılığı
1950’li yıllardan itibaren siyaset büyük oranda yüz yüze iletişimle, mitinglerle ve kısıtlı medya araçlarıyla yürütülüyordu. Radyo ve tek kanallı televizyon, siyasetçilerin halka ulaşabildiği neredeyse tek mecraydı. Bu dönemde bir lider, Erzurum’da ezan okunurken konuşmasını keserek muhafazakâr seçmene mesaj verebilirken, İzmir’de tamamen farklı bir tonda konuşabiliyordu. Çünkü biri diğerini duyamazdı. Bilgiye erişim sınırlıydı, dolayısıyla propaganda da kontrol edilebilirdi.
2. Dönem: Dijitalleşme ve Anlık Gerçeklik Çağı
Zamanla teknoloji gelişti, bilgiye erişim hızlandı. Bugün dünyanın bir ucundaki siyasi gelişmeler anlık olarak takip edilebiliyor. Sosyal medya, haber portalları, YouTube, podcast’ler ve anlık mesajlaşma uygulamaları derken, siyaset artık yalnızca kürsüde değil; ekranlarda, cep telefonlarında, kulaklıklarımızda yaşanıyor.
Siyasetçiler için bu dönüşüm büyük bir fırsat yarattı: Seçmene doğrudan ulaşabilme, kendi anlatısını şekillendirebilme… Ancak aynı zamanda manipülasyonlara, dezenformasyona ve algı operasyonlarına açık, kırılgan bir zemini de beraberinde getirdi.
3. Dönem: Siyasi Rekabetin Yeni Alanı – Algı ve Anlatı
Artık siyaset yalnızca “ne yapıldığıyla” değil, “nasıl anlatıldığıyla” da ölçülüyor. Gerçekler kadar algılar da belirleyici. Muhalefet, eleştirilerini keskin bir dille sosyal medya üzerinden yayarken; iktidarın bu söylemlere yanıt üretmek yerine “biz zaten yapıyoruz” diyerek susması, önemli bir stratejik hata olarak öne çıkıyor.
İcraatlar görünür kılınamadıkça, başarı sıradanlaşıyor; hatta unutuluyor. Halbuki etkili bir stratejik iletişim mekanizması, yapılan işleri tekrar tekrar hatırlatmalı, hedef kitleyle duygusal bağ kurabilmelidir.
4. Dönem: Genç Jenerasyon ve Kopan Hafıza Bağı
2000 sonrası doğan gençler, Türkiye’nin 90’lı yıllardaki sorunlarını yaşamadan büyüdüler. SSK hastanelerinde kuyruk beklemediler, başörtüsü yasaklarının zulmünü görmediler, IMF reçetelerinin hayatlarına nasıl etki ettiğini tecrübe etmediler.
Bu gençler için Türkiye’nin siyasi aktörleri, sadece bugünkü söylem ve performanslarıyla anlamlı. Bu durum, geçmişin başarılarının anlatılmasını ve gelecek vizyonunun buna dayanarak kurulmasını zorlaştırıyor. Burada sorumluluk sadece siyasilere değil, ailelere, öğretmenlere, kanaat önderlerine de düşüyor.
Sonuç: Sessiz Başarı, Yüksek Bedel
23 yıllık bir iktidarın yaptığı devrim niteliğindeki pek çok icraat, halk nezdinde olağan hale geldi. Hastane reformları, ulaşım yatırımları, enerji projeleri, sosyal destekler… Tüm bunlar anlatılamadıkça etkisini kaybediyor.
Muhalefet güçlü bir anlatı üretirken, iktidarın iletişimde geri kalması, başarıları siyasî sermayeye dönüştürememesine neden oluyor. Oysa çağın siyaseti, yalnızca doğruyu yapmak değil, o doğruyu etkili anlatmak zorundadır.
Çünkü kendi hikâyesini unutan, rakibin hikâyesinde figüran olur. Ve unutmayalım: Geçmişini bilmeyen, geleceğe hükmedemez.