Vekâlet Bitti, Maskeler Düştü: Yeni Savaşın Adı Asalet
Yıllarca bölgemizde oynanan kirli oyunun adını hepimiz ezberledik: Vekâlet savaşı. Haritalar değişti, hükümetler yıkıldı, toplumlar bölündü; ama figüranlar değişmedi. DEAŞ’tan PKK’ya, Boko Haram’dan PYD’ye kadar sayısız taşeron örgüt sahaya sürüldü. Kimi İslam adına konuştu, kimi özgürlük naraları attı; ama hepsinin göbeğinde aynı koordinatlar vardı: Washington, Tel Aviv ve Brüksel.
Bugün bu oyunun son perdesindeyiz. Çünkü artık figüranlar işe yaramıyor. DEAŞ projesi ifşa oldu, PKK sahada tutunamıyor, halklar bu tiyatroya inanmıyor. Haritalar eskisi gibi kolay değişmiyor. Amerika da, İsrail de farkında: Artık taşeronla savaş kazanılamıyor. O yüzden 13 Haziran’da düğmeye bizzat bastılar. İsrail’in İran’a doğrudan saldırısıyla, taşeron döneminden “asil aktörler” dönemine geçildi.
Yani artık asıl oyuncular sahnede. Asalet savaşları başladı.
Bu gelişmenin öncesine dönelim biraz. DEAŞ neden kuruldu? Neden bir gecede Musul’u işgal etti? Elinde bıçak, kameraya oynayan militanlara kim rol verdi? Kim kostüm, kim silah, kim medya sağladı?
İşte bu soruların cevabı bugün yaşadıklarımızın önsözüydür. DEAŞ’ı kimler beslediyse, bugün İran’a saldıran da odur. PKK’yı on yıllarca kullanan kimse, Suriye’yi harabeye çeviren, Libya’yı kaosa boğan, Yemen’i açlığa mahkûm eden akıl da odur. Farklı kılıklarda, aynı zihniyet.
Ancak artık denklem değişti. İsrail’in “yenilmez” denen Demir Kubbe’si, İran füzeleri karşısında adeta çöktü. Kendini “dokunulmaz” zannedenlerin aslında ne kadar kırılgan olduğu ortaya çıktı. Amerikan gölgesi altında özgüven kasan aktörler, şimdi ilk defa doğrudan bedel ödemeye başladı.
Ve şunu da unutmayalım: Bu savaş sadece İran’la İsrail arasında değil. Bu savaş; vekâlet düzeniyle Orta Doğu’yu köleleştirmek isteyenlerle, bu zinciri kırmak isteyenler arasında. Bunu anlamayan her ülke, her lider, her halk günü geldiğinde aynı duvara toslayacaktır.
Peki biz? Türkiye nerede bu tabloda?
Eğer 15 Temmuz gecesi milletimiz destansı bir duruş göstermeseydi… Eğer FETÖ denilen o hain yapı, devletin komuta kademesini tümüyle ele geçirmiş olsaydı… Belki bugün biz de İran gibi içeriden çökertilmiş, dışarıdan saldırıya açık bir ülkeye dönüşebilirdik.
Ama olmadı. Allah’ın izniyle olmadı.
Çünkü biz içerideki taşeronları temizledik. Vesayetin kodlarını kırdık. Ve bugün geldiğimiz noktada, hem sahada hem masada oyun kuran, kaderine yön veren bir Türkiye var. İşte asıl mesele de bu: Bugünün dünyasında ya oyun kurarsınız ya kurban olursunuz.
Sonuç?
Vekâlet savaşları dönemi kapanmıştır. Artık roller açık. Maske yok. Taşeron yok. Saklanacak kılıf da yok. Bu yeni dönemin adı: Asalet savaşları.
Ama bu savaşın galibini belirleyecek olan şey sadece silah değil. En büyük silah, milletinin arkasında durduğu bir devlet iradesidir. Bugün Türkiye bunu temsil ediyor.
Ve unutmayın, büyük hesaplar, büyük milletlerle bozulur.