BÖLÜNMÜŞ ORTA DOĞU PROJESİ VE TÜRKİYE’NİN SABRI

BÖLÜNMÜŞ ORTA DOĞU PROJESİ VE TÜRKİYE’NİN SABRI

Bugün 11 Eylül saldırılarının üzerinden tam 24 yıl geçmiş durumdadır. ABD her ne kadar Afganistan ve Irak’ın askeri işgalini 11 Eylül saldırılarından sonra yaptıysa bunun planlamasının, çok daha önceden büyük bir strateji kapsamında, Grand Strateji, yapıldığı en yetkili ağızlardan ifade edilmiştir.

2004 yılı mart ayına kadar süren 11 Eylül komisyonuna verilen ifadeler ve ABD’nin bundan sonraki stratejisi bunu çok net göstermektedir. 11 Eylül’ün katillerini ise Başkan Trump dahi “bildiğini ve açıklayacağını” ifade etmesine rağmen henüz açıklayamadı ve açıklanacağı da beklenmemektedir.

11 Eylül’den üç gün sonra Pentagon’a bağlı çalışan, aynı zamanda Bölünmüş Ortadoğu Projesi (BOP) ve “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi”nin de mimarlarından olan Eliot A. Cohen, bu konuda amaçlarını şu şekilde açıkça ortaya koymaktadır: “Bu savaşta düşman ‘terörizm’ değil (Çünkü DAİŞ’i bizzat Obama yönetimi kurmuştu). Militan İslam’dır. Afganistan, Dördüncü Dünya Savaşı’nın sadece ilk cephesini oluşturuyor”.

Böylece 2001 yılından günümüze kadar, ABD 22 İslam ülkesinin sınırlarını bozacak ve Grand Desıgn/Strateji (Yeniden Büyük Düzenleme) ile çeyrek asırdır süren BOP uygulanmaya konuldu. Bunun başlıca aktörleri ABD, İngiltere ve İsrail olsa da BOP, esasen Evangelist-Siyonist ittifakı yani Haçlı Siyonistlerin, küresel hâkimiyet dışında aynı zamanda İslam’la tarihi savaşıdır. Irak ve Afganistan’ın işgali ve sonraki süreçte Libya, Suriye, Lübnan ve Sudan’ın yıkılması, üç ay önce İran’ın, bu hafta içinde Katar’ın ağır şekilde vurulması ve Arap Baharı süreci bunu ispatlamaktadır.

ABD’nin 21.yy’da da Dünya’ya hâkim olma projesinin Afganistan ve Irak’la kalmadığı, Yemen, Mısır, Libya, Türkiye’deki 15 Temmuz Darbesi ve Suriye’nin yıkılmasıyla şimdiden daha net görülmektedir. Örneğin, Eylül 2000’de yayımlanan “Amerika’nın Savunmasını Yeniden İnşa Etmek” adlı resmi belgeye göre bugün, ABD yönetiminin en kilit noktalarında bulunanlar, 11 Eylül saldırılarından bir yıl önce dünyaya hâkim olma planları yapıyordu. Daha seçilmeden Trump’ın Kanada, Panama, Gröndland ve Venezuela’yı istemesi manidardır.

25 yıl önce başlayan, küresel ve bölgesel alanda henüz bir şey başaramasa da Trump’ın Nobel ödülü alacağı düşüncesi, ‘Pax-Americana’ yaratma tasarısının, Dick Cheney, Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Jeb Bush (Başkan Bush’un küçük kardeşi) ve Lewis Libby’nin kaleminden çıktığı bilinmektedir. Bu sürece ayrıca Neocon/Evangelist düşünce kuruluşu Yeni Amerikan Çağı Projesi (PNAC), RAND, Freedom House ve CFR gibi kurumlar da doğrudan katılmışlardır. Bunlara göre Orta Doğu’da 22 ülkenin sınırları değişecek, küresel ticaret ve askeri stratejik noktalar ABD’nin kontrolünde olacak ve Büyük İsrail kurulacaktır. Buna direnen şimdilik İslam ülkeleri ve Çin dâhil kimse yoktur. Olan da olsa İran gibi ezilip Libya gibi parçalanacaktır. Amaç 21.’da da ABD’nin rakipsiz tek tekerlekli Başat Güç konumunu sürdürmektir.

 

                                            

 

Esasen 11 Eylül 2001 tarihinde, a’dan z’ye Hollywood malı bir film çekimi yapılmıştır. Bu sürecin bizzat içerisinde bulunan, 1997-2003 yılları arasında İngiltere Başbakan Tony Blair’in kabinesinde Çevre Bakanlığı’nı yürüten ve Irak savaşına karşı çıktığı için istifa eden Michel Meachar’in 4 Eylül 2003 yaptığı açıklaması çok anlamlıdır:

 

“İsrail Ortadoğu (Büyük İsrail), İngiltere ve ABD bir Dünya hâkimiyeti için bu mücadeleyi yapmaktadır. ABD ve Britanya’da hidrokarbon enerji kaynakları giderek tükeniyor. 2010 yılına gelindiğinde Müslüman dünya küresel petrol üretiminin yüzde 60’ını kontrol eder hale gelecek; petrol ihraç kapasitesinin ise yüzde 95’ine sahip olacaktır. Bugün ülke içi enerji ihtiyacının yüzde 57’sini karşılayabilen ABD için bu oran 2010’da yüzde 39’a düşecek. Britanya’nın ise 2005’te ‘korkunç’ bir doğalgaz açığıyla yüzleşebileceği biliniyor. Britanya hükümeti, kısa süre içinde elektriğin yüzde 70’inin doğalgaz’dan üretileceğini ve bu gazın yüzde 90’ının ithal edileceğini açıkça “ söylüyor ki; burda Meacher, özellikle İran’a bağlı olan Çin’in %80 enerji kaynağı ve Kuşak Yol Projesini kesmekten bahsetmeyi unutmuş gibi görülüyor.

 

Amerikan ulusal çıkarlar komisyonu, Temmuz 2000’de sunduğu bir raporda, dünyanın en umut vaat eden yeni enerji kaynağının Hazar bölgesinde bulunduğunu ve bunun Suudi Arabistan’a bağımlılığı ortadan kaldıracağını vurguluyordu. Aynı zamanda bununla, daha sonra ABD Dışişleri Bakanı olacak olan C. Rise ve ikinci Bush’un danışmanı olduğu UNOCAL’ın cebren ve hileyle Arjantin petrol firması BRİDAS’tan çaldığı, Orta Asya Petrol Boru Hatları Projesi’ni (OAPBHP) Afganistan ve Pakistan üzerinden Hindistan’a uzatılacak bu projeyle, Çin de kundağında boğulacaktı. Çünkü BOP’un esas amacı Doğu ve Batı’nın enerji kaynaklarını ABD’nin tekeline almaktır ki; son olarak Zengezur koridorunun dahi ABD’ye 99 yıllığına kiraya verilmesi düşündürücüdür.

12 milyon kilometre kareyle dünyanın kaburga bölgesi ve en az bir milyar insanı doğrudan etkileyen Bölünmüş Ortadoğu Bölgesi(BOP) için Peter Waldman 3 Şubat 2004 tarihinde The Wall Street Journal’da şöyle der: “Bernard Lewis, Müslüman dünyasının sıkıntılarına koyduğu teşhis ve Ortadoğu’da demokrasiyi yerleştirmek amacı ile ABD’nin askeri müdahale yapma çağrısı, ABD’nin dış politikasında elli yıl içinde en cesur değişimi yapmasını sağladı. Siyonist Yahudi olan Lewis, ‘Müslümanlar bize benzemeli’ demek istiyor. BOP için Lewis Doktrini’ni hayata geçirme şeklidir diyebiliriz. “

Aslında Yeni Dünya Düzeni, gerçekten Yeni bir Dünya Düzeni değildir. CFR’nin  (Central Foreign Relations) kurucularından en etkin üyelerinden olan C.P. Morgan, 11 Şubat 1950 yılında Amerikan sen­atosunun önünde şu konuşmayı yapar: “Bir dünya hükümeti ister istemez kurulacaktır. Tek sorun, bu sonuca güzellikle mi yoksa zorla mı ulaşacağımız sorunudur.”

Yahudi asıllı Siyonist Neocon Richard Perle ise şöyle diyor: “Hiçbir aşama yok. Bu, top yekün bir savaş. Önce Afganistan’a ardından Irak’ın icabına bakacağız ve daha sonra durum nasıl görünüyorsa şöyle bir değerlendireceğiz. Bu kesinlikle gidilmesi gereken bir yol….Eğer dünyaya yönelik vizyonumuzun devam etmesini sağlar, tamamen kucaklarsak ve akıllı diplomasi yöntemlerini kullanmaya kalkışmaz ve sadece top yekün bir savaşa girişirsek…….çocuklarımız bugünden itibaren hakkımızda görkemli şarkılara söylemeye başlayacaklar“.

Baba George W. Bush’un ikinci seçimi kazanmasından sonra Dışişleri Bakanlığı’na atanan Bush’un asil danışmanı Condoleezza Rice, 2004 yılında Tel Aviv’de, BOP’un dünya kamuoyuna Fas’tan Çin sınırına kadar 22 ülkenin siyasi ve ekonomik coğrafyasının değiştirilmesi olarak sunmuştur ki; BOP’un başlıca hedefleri şunlardır:

 

  • İsrail’in varlığını ve güvenliğini garanti altına almak,
  • Orta Doğu’da İsrail’den başka bir ülkenin nükleer silaha ulaşmasını engellemek,
  • Bugün Venezuela dâhil küresel petrol ve doğalgaz kaynak ve hatlarını kontrol etmek,
  • Panama, Basra ve Kızıldeniz’i kontrol etmek,
  • İslam Dünyasını imha etmek,
  • Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’i kontrol etmek
  • Büyük İsrail’i kurmak,
  • Çin’in enerji kaynakları ve Kuşak Yol Projesi’ni(BRI) kesmek
  • ABD liderliğinde Batı’nın 21.yy’da küresel hâkimiyetini sağlamak

 

 

BOP, kabaca bilinen bu hedefler doğrultusunda 11 Eylül 2001 yılından sonra resmen ilan edilirken, 7 Ekim 2001 yılında da Afganistan’ın işgaliyle fiilen uygulanmaya başlanmış ve 7 Ekim 2023 yılındaki Hamas’ın saldırısıyla da, küçük İsrail’den Büyük İsrail’e geçiş adına uygulanmaktadır. Çünkü 11 Eylül küresel hâkimiyet, 7 Ekim saldırıları ise İsrail’in bölgesel hâkimiyeti için bahane olarak kullanılmaktadır.

Bu süreçte 2021 tarihinde ABD, Afganistan’dan çekilse de daha ucuz ve etkili olan hava ve deniz esaslı yeni bir strateji uyguladığı görülmektedir. Geçen çeyrek asra bakıldığında görülmektedir ki BOP, silahlı ve topyekûn olmaktadır. Bush yönetiminin 11 Eylül sonrası uygulamaya koyduğu strateji, ’top yekün savaş’ mantığını oluşturmaktadır.

2021 Haziran ayında ölen Savunma Bakanı (Şimdi olsaydı Savaş Bakanı olurdu) ve Irak’ın katili Siyonist Donald Rumsfeld‘in, Pentagon’a yönelik “Düşünülemeyeni düşünün” talimatı, Amerikalı olmayanların, dünyanın tek süper güç yönetiminin, Taliban’ın yaptıklarını amatör işi gösterecek derecede (DAİŞ, PYD, Suriye, Sudan, Gazze ve Irak’taki işkence görüntüleri ne kadar profesyonelce çalıştıklarını göstermektedir) insan katliamı vadeden fanatik bir zihniyetin eline geçtiğini düşünmelerini sebebiyet verebilir.

Esasen 90’lı yıllara kadar uzanan bu sürecin, Samuel P. Huntington ve Henry Kissinger’ın aynı ekipte olduğunu ve Huntington’nun medeniyetler çatışması adlı çalışmasının bu doğrultuda hazırla(tıl)ndığını söylemek bu strateji çerçevesinde doğru görülmektedir. Yani ABD artık silah yoluyla Dünya hâkimiyeti için öncelik gördüğü yerlere saldıracaktır ve İran’dan sonra ilk kez Basra Körfezi’nde daha dört ay önce 1,2 trilyon dolar ve 400 milyon dolarlık özel uçak karşılığında güvenlik garantisi verdiği Katar’a da saldırmıştır. Hem de müzakere heyetine. Aynı anda ABD’de Panama ve Venezuella’yı işgal etmek için Orta Amerika’yı havadan ve denizden kuşatmış durumdadır.

İngiltere ve ABD destekli İsrail’in on uçak, füze ve SİHA’larla Katar’a yaptığı saldırı, BOP’un şimdilik son uygulama alanıdır ve hedefte Suudi Arabistan ve İsrail’e en yakın olan Bahreyn ve BAE de olacağını söyleyebiliriz. Türkiye’nin Hamas’ın dışardaki son temsil heyetine yönelik suikastı Katar’a 8 dakika önce haber vermesi ise ikinci Haniye cinayetini önlemiştir. Bu durumda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haniye ile fotoğrafının paylaşılması ise İsrail’in Türkiye’yi de İran gibi vurma tehditlerine maruz bırakmıştır. Kısaca her şey aslına dönüyor ve Armageddon’un Kudüs-Şam-Gazze üçgenindeki ateşi dünyayı sarmaktadır. Bunun çırası ise hiçbir kurala uymayan bu hafta Tunus’taki Sumud Filosu, Humus ve Yemen’e saldıran İsrail’dir.

Kısaca 11 Eylül, BOP için gerekçe olarak kullanıldığı gibi, Hamas’ın 7 Ekim saldırıları da Büyük İsrail için gerekçe kullanılmaktadır. Bugün Suriye üzerinde İsrail’in şiddetle sürdürmekte olduğu DSG’nin özerkliği ve David Koridoru’na karşı Türkiye’nin kalem, kelam faslının geçtiği artık silahlı davranışına az kaldığı görülmektedir ki; bu asil duruşunun ne kadar süreci ABD ve İsrail’in ahlaksız davranışları belirleyecektir ki; Gazzelilerin kuzeyden bekledikleri aslanın pençeleri oldukça gürbüzleşmiş durumdadır.

Yazar