Bir İsrail Yetkilisinin Açıklamaları Üzerine

Türkiye’nin Akdeniz’de hidrokarbon aramacılığı hamlesinin uluslararası yankıları halen devam etmektedir. Bu yankılara bir de bu hamleyi gayet yerinde ve olumlu karşıladığını ifade eden İsrail’li yetkililerin de yaptıkları açıklamalar eklenmiştir.

İsrail Enerji Bakanlığı direktörü Shaul Meridor’un yaptığı açılamada,

  • Türkiye’nin Akdeniz’deki aramacılık faaliyetlerini desteklediklerini,
  • Bu sayede bölgenin öneminin ve teknik açıdan bilinirliğinin artacağını,
  • Teknik bilinirliğinin artamasının kendileri açısından da faydalı olacağını,
  • Türkiye’nin olası bir keşif yapması durumunda, kendi tecrübeleri ile yanlarında olacaklarını,
  • İsrail’den Türkiye’ye gaz ihracatı konusunda da fiyat ve miktarlar üzerinde görüştüklerini,
  • EastMed ya da Mısır’a gaz sevkiyatı ile ilgili fikirlerin Türkiye opsiyonuna bir rakip olmadığını

ifade etmiştir.

Peki bu söylemlerin arkasındaki hakikat nedir? Maddeler halinde değerlendirilirse;

  • Türkiye’nin Güney Kıbrıs tarafından Kuzey Kıbrıs’ın ihlal edilen deniz alanlarını savunmak için birkaç yıl önce yaptığı hamlelerde askeri olarak karşı karşıya geldiği taraf İsrail’di. Sonraki süreçte hem İsrail hem de Türkiye için bölgede hiçbir şey değişmedi. Türkiye bundan sonraki süreçte de Kuzey Kıbrıs’ın deniz alanlarını müdafaa etmekten geri durmayacağına göre, acaba İsrail Güney Kıbrıs’ı müdafaa etmekten mi vazgeçti?
  • Türkiye’nin ilgili çalışmaları bölgenin jeolojik ve jeofizik altyapısının bilinirliğinin arttırılması için faydalı olacaktır. Fakat bu bilgiler hem ticari olarak gizli bilgi statüsünde olacak, hem de İsrail’in ilgilendiği kendi deniz alanlarının dışında olacaktır. Yani bu bilgiler farklı bir havzada yer alan İsrail deniz alanları için çok da fazla bir anlam ifade etmeyecektir. Türkiye’nin çalışmalarının ve olası bir keşfin, bölgenin önemini arttıracağı ve bunu İsrail’in de istediği konusuna gelince: Türkiye’nin olası bir keşfi ile gaz ithalat talebi azalacak ve bu belki de orta vadede ilgili bütün Doğu Akdeniz kaynakları ile Türkiye’nin bir market olarak ilgilenmemesi anlamına gelecektir. Yani bu durumu da sürekli Türkiye’ye gaz satacaklarını vurgulayan İsrail istemeyecektir.
  • Türkiye’nin olası bir keşif yapması durumunda, muhtemelen farklı bir havzada ve farklı koşullarda olabilecek bir yapı için, pek de fazla ilişkili olmayan İsrail’in sahalarından alacağı detay bilgiye ya da İsrail’in pek de yeterli olmayan deniz tecrübesinden faydalanmaya ihtiyacı bulunmamaktadır. Ayrıca böyle bir tecrübe paylaşımında, tecrübe aktarmaya hevesli olan tarafın da karşı tarafın verilerine ulaşacağı gerçeği, zaten çok da ihtiyaç duyulmayan bu paylaşımı ticari ve siyasi olarak da mantıksız hale getirecektir. Bu durum sadece Kuzey Kıbrıs’ın deniz alanları içerisinde olan Afrodit sahasını Türkiye’nin işletmesi durumu söz konusu olur ise mantıklıdır. Bu seçeneğe de İsrail’li yetkililerin sıcak bakacağı şüphelidir.
  • Uzun süredir TESPAM bünyesinde dillendirilen, İsrail’in tüketim ve keşfedilen sahalarının üretim projeksiyonları karşılaştırıldığında, ciddi miktarda bir ihracat potansiyeli bulunmamaktadır. Bu dengeleri ancak yeni büyük keşifler ya da ithalat yaparak, ihracat kapasitesi oluşturmak değiştirecektir. Bu noktada en olası seçenek; Afrodit sahasının İsrail tarafından geliştirilerek, Leviathan sahası tesislerinden İsrail’e satılması ve bu sayede fazladan ihraç kapasitesi elde edilebilmesidir. Bu durumda sadece belli bir dönem için 3 milyar m3/yıl civarında sabit olabilen İsrail gaz ihraç potansiyelinin 10 milyar m3’ler seviyelerine çıkabileceği öngörülebilmektedir. Aksi taktirde sadece 3 milyar m3/yıl’lık bir kapasite için Türkiye’ye bir deniz boru hattı inşa etmek pek de tutarlı gözükmemektedir. Yani yapılan kurguların arkasında farklı planların olduğu anlaşılabilmektedir. Diğer opsiyonlar da dikkate alınırsa, İsrail’in fark edilebilen en somut hedefi;
    • Kuzey Kıbrıs’ın da hakkı olan Afrodit sahasını illegal olarak geliştirerek, Leviathan sahası üzerinden üretime almak,
    • Buradan üreteceği gazı gayet makul fiyatlara satın almak,
    • Satın aldığı gaz ile kendi iç piyasasını beslemek,
    • Bu sayede ihraç potansiyelinde plato seviyesinde 7 milyar m3/yıl’lık bir artış elde ederek, bu hacmi de Türkiye’ye satmak

olduğu fark edilebilmektedir.

Bu seçenek her ne kadar hem Türkiye, hem İsrail, hem de Güney Kıbrıs tarafından faydalı gözükse de, genel anlamda Türkiye’nin bölgedeki ali menfaatleri ile çelişmektedir. Yani elindeki imkanlar, Türkiye’nin ilgili pazarlık süreçlerini çok daha fazla uzatarak, istediğini almasını sağlaması için yeterlidir. Çünkü dolaylı olarak Türkiye olmadan, Afrodit zaten geliştirilemeyecektir. Bu konuda algı oluşturulmak amaçlı dillendirilen Mısır ve EastMed opsiyonları ise tutarlı değildir.

  • İlgili yetkilinin söylemlerinden sadece EastMed ya da Mısır opsiyonlarının Türkiye seçeneğine rakip olmadığı hususu gerçekçidir. Çünkü EastMed’de Mısır opsiyonu da uygulanabilir gözükmemektedir. Mısır opsiyonu çerçevesinde; Mısır’da İsrail’den gelecek fazla gazı ihraç edecek boş LNG kapasitesi bulunmayacaktır. EastMed boru hattı da, üretim & taşıma maliyetleri karşısında Avrupa piyasa fiyatları dikkate alındığında ekonomik olarak uygulanabilecek bir proje değildir. Yani bu iki seçenek de algı oluşturmak ve İsrail’in pazarlık süreçlerinde elini güçlendirmek için kullanılmaktadır.

Sonuç olarak İsrail algı operasyonlarına devam etmektedir. TESPAM bünyesindeki çalışmalarda yukarıda bahsedilen yorumların hepsinin teknik detay ve sebeplerine ulaşılabilecektir.

Yazar