Dünyada Karbondioksit Salınımı Son 3 Yıldır Artmıyor

Dünyada Karbondioksit Salınımı Son 3 Yıldır Artmıyor

ULUSLARARASI ENERJİ AJANSI: DÜNYADA KARBONDİOKSİT SALINIMI SON 3 YILDIR ARTMIYOR

 

Küresel iklim değişikliği tehdidi çoğu bilim insanının kabul ettiği bir senaryo olarak karşımıza çıkıyor. Ozon tabakasının bozulmasından sonra yasaklanan kimyasallar oldu; soğutma alanında, aerosollü spreylerde vb alanlarda kullanılan CFC‘ler (kloroflorokarbonlar) buna örnektir.

Kutuplardaki buzulların erimesi, deniz kıyılarındaki felaketler de yine doğanın insan eliyle bozulmasının sonucu olarak kötüye gitmesinin sonucu olarak değerlendiriliyor. İnsani faaliyet kaynaklı karbon dioksit (CO2) bu değişimin en büyük sorumlusu olarak gösteriliyor. Karbon dioksit salınımlarını belii seviyelerin altında tutmak için Kyoto Protokolü başta olmak üzere uluslararası çalışmalar devam ediyor.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Mart 2017’de yayınladığı makalede 2014 ve 2015 yıllarının ardından 2016 senesinde de karbon dioksit seviyesinin sabit kaldığı belirtilmiştir. Ekonomik büyümenin karbon dioksit salınımı ile doğru orantılı olmak zorunda olmadığını gösteren bu incelemede yenilenebilir enerji kaynaklarının daha fazla kullanılmaya başlanması, kömürden doğalgaza geçiş, enerji verimliliğindeki iyileşmeler ve küresel ekonomideki yapı değişikliklerinin karbon dioksit salınımındaki artışın durmasında etkili olduğu aktarılıyor. Ek olarak, kaya gazı üretiminin ve yenilenebilir enerji kaynaklarının fizibilitesinin artmasının sera gazı emisyonlarının azaltılmasında katkısı oldu.

Geçen son üç yılda karbon dioksit üretimi 32 gigaton seviyesinde seyretti. Dünyanın en büyük iki ekonomisi olan ABD ve Çin’deki karbon dioksit salınımı azaldı. Ayrıca Avrupa’daki bu bağlamdaki durağanlık da karbon dioksit üretimindeki artışı durdurdu. Küresel ekonominin %3’ten fazla büyüdüğü son yılda, ABD %1,6 büyüdü ve buna rağmen karbon dioksit salınımını %3 düşürebildi ki 1992’den beri en düşük seviyesine gelmiş oldu. Ancak, IEA’nın icra direktörü Dr. Fatih Birol, bu dönüşüme rağmen karbon dioksit salınımının henüz zirve yapmamış olabileceğini aynı makalede aktardı.

IEA Küresel Karbondioksit Salınımı Grafiği, 1980-2016 Yılları

Kaynak: http://www.iea.org/newsroom/news/2017/march/iea-finds-co2-emissions-flat-for-third-straight-year-even-as-global-economy-grew.html

2016 yılında büyüyen küresel elektrik talebinin çeyreğini hidroelektrik enerjisi sağlarken yenilebilir enerji kaynakları toplamda bu talebin yarısını karşıladı. ABD’de kömür talebi %11 düşerken, nükleer enerjiden elektrik üretim kapasitesinin 1993 yılından beri en yüksek seviyesine çıktı. Bu artıştaki en büyük etkenler ABD, Çin, Güney Kore, Hindistan, Rusya ve Pakistan’da devreye alınan nükleer reaktörler oldu. Bu ismi sayılan ülkerin toplam nüfusunun dünya nüfusunun yaklaşık yarısına tekabül etmesi de dünya çapında bir etki oluşturmuştur.

IEA’nın makalesinde World Energy Outlook raporunun 2017 sayısında ABD gazının muhtemel geleceğinin inceleneceği belirtilmiştir. Yeni yapılacak düzenlemeler ile yerel kaya gazı üretiminin arttıralabileceği, Asya’ya ve Avrupa’ya bu gazın ihraç edilebileceği yazılmıştır.

Çin’in Başkenti Pekin’deki Turuncu Alarm Seviyesindeki Hava Kirliliği

Kaynak: http://en.freshnewsasia.com/index.php/3051-beijing-maintains-orange-alert-for-air-pollution

İkinici büyük ekonomi olan Çin’e gelecek olursak, uluslararası basında da sık sık yer alan korkutucu boyuttaki hava kirliliği ile mücadele etme kararı alan hükümet, çeşitli tedbirler alarak ekonomi yaklaşık %7 büyürken karbon dioksit salınımını %1 azaltmayı başardı. Bu tedbirler yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını arttırmak, kömürden doğal gaza geçmek ve nükleer enerjiden daha fazla yararlanmak oldu. Çin’deki artan enerji enerji talebinin üçte ikisi rüzgar santralleri, hidroelektrik ve nükleer enerjiden karşılandı.

Dr. Fatih Birol ayrıca Hindistan ve Çin’de doğalgaza geçişin çok büyük bir büyüme gösterdiğini, hava kalitesini koruma tedbirlerinin ve enerji kaynağı çeşitlendirmesinin bu dönüşümde çok önemli olduğunu belirtiyor. Dr. Fatih Birol ek olarak dünyada doğalgazın enerjideki payının yaklaşık %25 olduğunu söyledikten sonra Çin ve Hindistan’da bunun sırasıyla %6 ve %5 seviyelerinde gerçekleştiğini aktardı ve büyük gelişme potansiyellerine dikkat çekiyor.

Avrupa Birliği’ndeki ülkelerde doğal gaz talebi %8 artarken kömür talebinin %10 düşmesi karbon dioksit salınımının sabit kalmasına etkili oldu. Ayrıca, Birleşik Krallık’ta enerji sektöründe düşen doğal gaz fiyatları sayesinde etkin bir kömürden doğal gaza dönüşüm süreci yaşandı.

Makalede son olarak pazardaki mekanizmaların, teknoloji maliyet düşüşlerinin, küresel iklim değişikliği ve hava kirliliği endişelerinin ekonomi büyürken karbon dioksit salınımının daha fazla artmamasını sağladığı anlatılıyor. Küresel iklim değişikliği için kritik eşik olan 2°C’lik artışın aşılmaması için umut verici gelişmeler yaşanıyor olsa da teknolojik yeniliklerin ve pazar mekanizmalarının etkin olarak kullanılması gerekmektedir. Kararlı, şeffaf, öngörülebilir politikaların gerekliliğinin de unutulmaması gerekmektedir.

Yazar